15 Kasım 2010 Pazartesi

BİR GİDER BİN GELİRİZ!..

yeniden başlıyoruz dostlar. çalsın davullar oynasın kızlar! bugün bayram günüdür. dediler ki geri dönmüş hergünagliyorum!.. gözyaşlarımızı fütursuzca, umarsızca akıtabildiğimiz yegane mecramız tekrar faaliyete geçiyor. haydi herkes klavyelerinin başına!.. başlıyoruz!..

12 Haziran 2010 Cumartesi

YES, WE CAN!

SORU: Takım elbiseli insanın rastlanmadığı varoş mahallelerinde, yerel seçimler öncesi ortaya çıkan, çamurlu sokaklarda kahveden arkadaşlarını peşine takıp bir müddet grand tuvalet gezindikten sonra normal giyim tarzına dönüş yapan takım elbiseli, emaneten şık kimselere ne ad verilir? (ipuçlarının da yardımıyla) CEVAP: Muhtar adayı

Not: Bu gözler ilk 3'e girdiği için sevinçten ağlayan muhtar adayı görmüştür. Sorgulamayınız... Hayran olunuz o gözden akan yaşlara...














10 Haziran 2010 Perşembe

SOKAKLAR CANDIR!..


çocukluğu sokakta geçmeyen hayatı bilmez, bilemez arkadaş!.. oysaki inceden eğimli bir sokakta; taşlarla kurulmuş iki adet kalenin arasında, ömer üründül'ün hastası olduğu kolektif futbol olayına tamamiyle ters bir anlayışla gol aramak, o çocuğa hayatı öğreten en önemli unsurlardan biridir. şöyle ki; kaleler kurulmuştur. ve kaledeki çakal arkadaş(bu arkadaş sonradan ticarete atılır, dalaveracı olur ekseriyetle) top rakip kaleye yakın bir yerdeyken çaktırmadan, götüm götüm küçültür kaleyi. işte o an kuntizliğin keşfedildiği andır. sonra küfürlü tartışmaların ardından(senin takımından bir dürüstlük abidesinin de "evet abi, penaltı" diyerek kabullenişiyle) bir penaltı kazanır rakip takım. ve birden senin takımı kuran(topun sahibi olma ihtimali yüksek) o insan çıkagelir.. der ki: "ben geçicem kaleye." bu özgüven gösterisini hayranlıkla izlersin. ve burada da kaledeki sen, tırtlığını kabullenerek kaleyi kısa bir süreliğine devredersin efsaneye... sonrası gelişir.. burada da özgüveni öğrenirsin. itaatkarlığı öğrenirsin.

devam etmek gerekirse, şöyle de bir örnek verilebilir. diyelim ki kaleye birini koydunuz. ve oyun devam ederken bir de baktınız ki o insan kalede değil(ertesi gün babası çağırdığı için gittiğini söyler o insan). işte orada da sorumsuzluğu görürsünüz. veya farzedin ki topun sahibi sizsiniz. maç devam ederken de top balkona kaçtı, evde de kimse yok. topu olan başka bir arkadaşa çevrilir kafalar. ve o arkadaş(olmaz olsun öyle arkadaş) şöyle der: "ben eve gidiyorum. saat geç oldu." getirmez topu ve orada da yavşaklık çıkar ortaya...

işte dostlar... sokakta oynanan bir futbol maçı nasıl da hayatın özeti görüyorsunuz... şimdi soruyorum haklı olarak, hazır olun: sitelerde, evlerinden çıkmadan büyümüş, bilgisayar çağı gençliği! neden ağlamıyorsunuz ha? eksiksiniz ulan! ağlasanıza!.. (hadi bakiim görücem o gözyaşını.. hadi...)

20 Nisan 2010 Salı

AĞLA FERİDUN, HAKKINDIR!..

Blog yazarları olarak yeni bir uygulama başlatıyoruz. Buna göre sitemizin ruhuna ve duruşuna uygun olarak her ay bir kişiye "geleneksel hergünağlıyorum ödülü" vereceğiz. Yaptığımız geniş kapsamlı çalışma sonucunda bu ayın kazananını gönül rahatlığıyla açıklıyoruz. İlk ödülümüz bitmek bilmeyen gözyaşlarıyla, kırgın ve kederli bakışlarıyla gönüllerimizde taht kuran, insanı ağlamaya özendiren daimi ergen Feridun Düzağaç'a gidiyor. (ya kime gidecekti ha? sorarım kime?..) Takdir edersiniz ki, O bu ödülü fazlasıyla haketti. Anasının ak sütü gibi helaldir ona bu ödül. Kendisini tebrik ediyor, gözyaşlarının devamını diliyoruz. Ha benim Feridun'uma!.. Şu sözlerin güzelliğine bakın, istirham ediyorum:
"olanları birbirine bağlıyorum
mütemadiyen ağlıyorum
kalanlarla yüreğimi dağlıyorum
mütemadiyen ağlıyorum "

15 Nisan 2010 Perşembe

ÇOK İÇLENDİM BİRDEN...


Çocukluğumuz sinek ilacı püskürten arabaların peşinden şuursuzca koşturmakla geçti bizim. Göz gözü görmediği için kafa kafaya çarpıştık birbirimizle. O kafayla açtık bu blogu. Ondandır kafamız kaldırmıyor her şeyi. Ve ondandır bu gözyaşlarımız... (Selam olsun Freud'a!)

13 Nisan 2010 Salı

MONTLA SIÇ!



Çok mu moralin bozuk, kendini köprüden atmak mı istiyosun? Kız arkadaşından mı ayrıldın, babanla sorun mu yaşadın. Takma kafana, montla sıç!

Bu deneyimi yaşamadıysan, sıçana sor, sordur.. İşte o zaman anlayacaksın ne kastetmek istediğimi. Montla sıç, sonra konuşalım!!

NOT: Umut Sarıkaya' ya da selamımı çakarım arkadaş.

12 Nisan 2010 Pazartesi

SINAVLAR VE AĞLAMAK...

DUYURU: SİTENİN İKİ YAZARI BUGÜNKÜ SINAVLARINA BERABER ÇALIŞTI; BİRİ UYANAMADI SINAVI KAÇIRDI. DİĞERİ SINAVA YETİŞMESİNE RAĞMEN SINAVI KAÇIRAN YAZARLA BAŞARI BAKIMINDAN AYNI SONUCU ELDE ETTİ. SONUÇ OLARAK ONLAR AĞLAMASIN DA KİM AĞLASIN?.. SORARIM.. KİM?..

10 Nisan 2010 Cumartesi

NERON : "YAKLAŞMAYIN YAKARIM !!! "



Kenan Doğulu' nun da güzide eserinde değindiği gibi, "..Yakarım, Roma' yı da yakarım..". Neron böyle bi adamdı işte, sözünün eriydi herşeyden önce. Çok delikanlı adamdı. Ama demezler mi " Yavaş gel saçın başın dağılmasın " diye..

9 Nisan 2010 Cuma

FACEBOOK, FACEBOOK, HER GÜN AĞLADIM DURDUM..



Bu adam var ya bu adam, bitirdi beni.. Benimle beraber bi nesli bitirdi. Ne güzel önceden çaylar demlenir, kestaneler yenir, muhabbetler falan, şimdi nerdeee, pehh!! Mark Zuckerberg midir isminde hayır yok, bu arkadaş 'bi dur da Harvard' da ne kadar kız varsa deşifre ediyim, belki iş çıkar' diye, gelmiş site yazmış.. Facebook, nedir bunun türkçesi allaa sen, surat kitab, bu ne la, o hatun yapıcam derken tüm dünyayı belledi. Annemin kızlık soyadını biliyo bu vicdansız şimdi, kıllanmıyo musunuz ağalar, biteriz ya!

Ben bu herifin yerinde olsam, tipe bak, belli zaten çok zor bi çocukluk dönemi geçirmiş, satarım abi bilgileri, ne deli para döner. İnsanlar kaynaşsınmış, ebemle arkadaşım lan, bildiğin beni doğuran kadınla arkadaşım! Kadın dese yazsa benim duvarıma, 'ben senin götünü şaplakladıydım, ahh ne günlerdi..', ne derim ya.

Erkekler size sesleniyorum, hiç mi başka hatunun fotolarına bakıp, 'off hatuna bak!!' demediniz, yauv git tanış dimi, ne bu online satisfaction (kendimi de bu gruba şiddetle dahil ederekten). Yakışıyo mu, delikanlı adamsın.

Yani bi adam hatun düşürücem diye bütün dünyayı helak etti, bi nesli bitirdi..
Bu cümleleri yazarken, bir damla yaş tam burunla elmacık kemiğinin arasındaki o bölgede, akmıyor, duruyor, ama nasıl.. Kesikli ağlamak bu, en içten..

8 Nisan 2010 Perşembe

BU SEFER SAKATLANIRSA SAHALARA DÖNEMEZ



Yakın dönem ülkemiz futbol tarihinin en önemli adamlarından Rıdvan Dilmen. Eski efsane futbolcu, şimdilerde de efsane futbol yorumcusu.. Başta bi çıktı televizyonlara, ama nasıl, fırtına gibi. Top daha ortada, aralarında paslaşıyolar, herif "gol olur" diyor, oluyor. Gol atacağı belliydi zaten diyor ama.. Yok adamın lakabı da "şeytan" şimdi. E insan da kıllanıyor bi yerde.

Emniyet de bu durumdan kıllanmış olacak ki bi araştırmışlar, mahallede sormuşlar, kimdir, neyin nesidir, askerliğini yapıp gelmiş mi.. 'Abi iyi çocuktur, içkisi kumarı yok; da şu sıralar telekulağa sardı.' deyince çarşı karışmış tabi. Bizim Rıdvan da eski kulağı kesiklerdenmiş, baksana, adam sevgilisinin bütün sülaleyi dinletmiş; kıskanmış diyor gazeteler.

E canım kardeşim, Rıdvan'ım, paranoyaya girer artık o kadarı. Yakıştı mı senin gibi kodaman bi adama. Şu olay çıkmadan önce ülkenin en güvenilir futbol adamıydın. Şimdi Güntekin Onay karşısına geçip nasıl baksın, zaten herif sana yıllardır kıl. Ezip duruyosun, iki büklüm oturuyor karşında.

Seni televizyonlarda görmek istiyoruz, aman sağlığa dikkat, soğuk taşa oturma sorgu sırasında. Aman deyim sakatlanma bu sefer sahalara hiç dönemeyebilirsin.

ÇOK ÖNEMLİ NOT: Sorgulayanlar polis memurları, BIÇKIN RAMAZAN, KOVA HAYRİ, DELİ KEMAL, SANSAR SELİM..